23 Nisan 2008 Çarşamba

Yeniden varolma zamanı


“Yapmaya değecek tek yolculuk, içimize yapacağımız yolculuktur” İtalyan yazar Susanna Tamaro’nun, ‘Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’ adlı kitabının en can alıcı cümlesiydi bu!


Neredeyse bu kitabı okumayan ya da adını duymayan yoktur sanırım. Kitabın yayınlandığı günden beri; hepimizi yüreğimizin götüreceği noktaya varma telaşı aldı. Yüreğinin sesine kulak verip, götürdüğü yere ulaştığında mutluluğu yakalayabilen kaç kişi vardır bilmiyorum. En azından benim yüreğim beni yanıltı, onu biliyorum.


Her zaman o iç ses doğruyu söylemeye biliyor! Sanırım bu durumda mantığın ön plana çıkıp, iç sesi yönlendirmesi gerekiyor ki, asıl o zaman içimize yaptığımız yolculuk sonucu yanılgılar yaşanmaz. O iç ses; mantığı çiğneyip, yükselmeye başlayınca, biryerlerde yalnış olduğunu farketmenin zamanı gelmiş demektir.


Bazen gördüğümüz yalnışlar, hatalar ve hayal kırıkları karşısında; iç sesimizi konuşturarak, belki de kendimizi kandırarak, gelip geçici hayal kırıkları olduğuna, hataların tekrarı olmayacağına inandırmaya başlarız kendimizi! Bütün iyimser duygular harekete geçer ve hiç birşey olmamış gibi, başa sarmış olduğumuzu zaman ilerledikçe ancak, çok geç farkederiz.


” Aslında yüreğimizin götürdüğü yere gitmek için çok yıprandık artık.” Bu sözleri sarfeden arkadaşım aslında çok haklıydı. Evet, çok yıprandık ve belki de yıprattık. Zaman zaman hep tekrarladığım gibi; başkaları tarafından bize uygun görülmüş elbiselerin içine sığmak için  epeyi rejim yaptık, yine de o elbise dar gelmeye devam etti. İlla ki o elbisenin içine sığabilmek adına sıfır bedene yaklaştık. Sonuçta sağlığımızdan olduk ve çok geç farkettik.


Artık kendi bedenimize uygun elbiseyi giyme zamanı. Yani başkalaşmaya başlayan benliğimizi bulma zamanı. Susanna Tamaro çok haklıydı; “Yapmaya değecek tek yolculuk, içimize yapacağımız yolculuktur.” Şimdi o yolculuğa çıkma zamanı. Öfkeleri, nefretleri, kinleri unutup yeniden varolma zamanı!


Tanrı yalnızlıktan sıkılmış, yer yüzüne bakmaktadır. Yer yüzünde yaşayan kulların her biri, ayrı ayrı yalnızlıktan sıkılmış gökyüzüne bakmaktadır. Gök yüzüne bakan kullar; tanrının gözleriyle karşılaşır, gözlerini yıldız zannederler. Ardından bir kaç yıldız daha görme telaşı alır kulları. Tanrı manzara karşısında, kendi yalnızlığını unutur, duygulanır ve gözleri yaşarır, birden gök yüzünü bulutlar kaplar, ardından karanlık. Kullar tekrar yıldızları görmek arzusu ile gökyüzüne bakmaya devam ederken, tanrı kullarına bakmaktan vaz geçer ve artık sabah olmuştur.


Yıldızları ve güneşi aynı anda görmek imkansız. Ya yıldızınızın peşinden gidin ya da bırakın güneş doğsun !



--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...

Hiç yorum yok: