22 Haziran 2008 Pazar

İkiz Çocuk Yetiştirme


İkiz çocuk yetiştirme



İkizler diğer kardeşlerden farksızdır, fiziksel olarak ayrı beden ve beyne sahiptir. Bireyselleşme ebeveynlerin ikizlere sonradan kazandırabileceği bir olgu olmayıp zaten var olan bir durumdur.



İkizlerin yetenekleri ve gelişimleri de birbirinden çok farklı olabilir. Fakat aile bireyleri ve çevre benzer gelişim beklediğinden, özellikle gelişimi daha geriden olan yada bazı yetenekleri daha kısıtlı olan ikizi diğeri ile karşılaştırılarak onun psikolojik olarak kötü etkilenmesine neden olabilirler. İkizlerden birinin hissettiğini diğerinin de hissedeceği inancıda yanlıştır.



İkizlerin birbirini kıskanmasıTüm kardeşlerde görülen kıskanma ikizlerde de görülür. Anne-baba başta olmak üzere, erişkinlerin sevgi ve ilgisini paylaşma, daha fazla pay alma endişesi kıskançlığın temelini oluşturur. İkizler arasında görülen gelişim farklılıkları da kıskançlığı arttırabilir. Daha becerikli ve gelişmiş olan ön plana çıkarak veya daha zayıf olana fazla ilgi gösterilmesi diğerinin kıskanmasına neden olabilir.



Sınıflar ve kıyafetler ayrılmalı mı?İkizlere aynı kıyafetler ve eşyalar alınması anne-babanın bir çeşit eşitlik sağlamaya çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Kişilikleri, gelişimleri birbirinden farklı olan çocukların seçimlerinin de farklı olması çok doğaldır. Aynı giysiyi giymek ikisinin karıştırılmasına, ayırt edilememelerine neden olur.



Kıyafetlerin ayrılması, kendi kıyafetleri olmasını sağlamak, aynı giyimleri engellemek, aynı şeylere sahipseler ayrı günlerde giymelerini sağlamak gereklidir. Aynı okul ve sınıfa gönderilmeleri gelişimleri açısından sakıncalıdır. Sınıf içinde kıyaslama ikizlerden zayıf olanın kendini yetersiz görmesine, özgüveninin düşmesine neden olur. Koşullar uygunsa ayrı okula, değilse ayrı sınıfa verilmeleri birey olmalarının desteklenmesi açısından gereklidir.



Bireysel gelişimin desteklenmesi


İkizlerin bireysel gelişimi desteklenmeli, her ikisi de kendi yeteneği doğrultusunda desteklenmelidir. Doğumun ilk aylarından itibaren onlarla ayrı ayrı konuşmak, tek tek beslemek ve bireysel ilgi göstermek faydalı olur. Birbirlerinden ayrı aktivitelere katılmaları rekabet ve yardım olmadan diğer insanlarla etkileşim fırsatı yaratır.



Özellikle birinin daha konuşkan, etkileyici ve daima diğeri adına konuştuğu eşlerde ayrılık diğeri için 'kendi adına konuşmayı öğrenme fırsatı yaratır. İkizlerin aynı hobileri, sporu ve dersleri takip etmek istemeleri de engellenmemelidir, bazı konularda diğer insanlar gibi benzer şeyden de hoşlanabilirler. Her birinin kendi istediği alana (aynı yada farklı) yönelmesi desteklenmelidir.



İkizlerde Duygusal Gelişim ve Bireyselleşme



Tek yumurta ikizliği ister bebek olsun ister yetişkin herkesin ilgisini cezbeden bir durumdur. İkizler kendi dillerine mi sahiptirler; ikizler birbirlerine diğer yaşıtlarına göre daha mı yakındırlar; ikizler birbirleriyle ilgili şeyleri hisseder mi? Tüm bunlar merak edilen sorulardır. Yalnız bir gerçek vardır o da ikizler özeldir ve çok fazla ilgi beklerler. İkizlerin doğumdan itibaren evlilikten bile daha samimi olan çok karmaşık ve yakın ilişkileri vardır.



Bireyselleşme ebeveynlerin ikizlere sonradan kazandırabileceği bir olgu değildir. İkizlerin fiziksel olarak ayrı beden ve beyne sahip olduğu baştan kabul edilmelidir. Aile ikizlerin bireysel gelişimini desteklemelidir. Doğumun ilk aylarından itibaren onlarla ayrı ayrı konuşarak ve onları tek tek besleyerek bireysel ilgi gösterilebilir. Ancak yapılan bilimsel araştırmalar bu davranışın ve ikizlere ayrı deneyimleri yaşatmanın 18 ay üç yaş arasında önem kazandığını ortaya koymaktadır.



Birbirlerinden ayrı aktivitelerde bulunan ikizler için bu ayrılık herhangi bir rekabet ve yardım olmadan diğer insanlarla etkileşim fırsatı yaratır.Özellikle ikisinden birinin daha konuşkan, etkileyici ve daima diğeri adına konuştuğu eşlerde ayrılık diğeri için ‘kendi adına konuşmayı öğrenme’fırsatıdır. Böyle deneyimler dilin ve bireysel sosyalitenin gelişmesine yardımcı olur.Ancak birbirlerinden farklı ortamlara erken tanıştırılan ikizler birbirlerinin nerede olduğu ve durumları ile ilgili devamlı huzursuzluk duyarlar ve bu yüzden öğrenme ve sosyalleşme gibi konulara konsantre olamazlar. İkizlerin aynı hobileri, sporu ve dersleri takip etmek istemeleri eğer gerçekten istedikleri buysa engellenmemelidir. Herbirinin kendi istediği alana -diğeri ile aynı ya da farklı - yönelmesini desteklenmeli ve bu konuda ona güvenilmelidir.



Bireyselleştirmeyi destekleyici öneriler• Onlara birbirini çağrıştırmayan tamamen ayrı isimler verin. Onlara 'ikizler' demektense isimleri ile hitap edilmesini sağlayın

• Kıyafetlerini ayırın. Eşyalarını ayrı dolaplara yerleştirin böylece giysilerini kendileri seçmeye başladıklarında neyin kime ait olduğunu kolayca bilebilsinler. Aynı giyimlerini mümkün olduğunca engelleyin. Eğer aynı şeylere sahipseler de ayrı günlerde giymelerini sağlayın.

• Eşyalarını ayrı dolaplara yerleştirin böylece giysilerini kendileri seçmeye başladıklarında neyin kime ait olduğunu kolayca bilebilsinler.

• Kendi oyuncakları olmasını sağlayın. Eğer her şey her ikisine de ait olursa bu onların birbirlerini ayrı düşünmelerini sağlar.

• Doğum günleri için pastaları ayrı hazırlayın ve doğum günü şarkısını da iki kez söyleyin. Onlara ayrı hediyeler verin ve verilmesini sağlayın.

• Evde babanın bir çocuk annenin de diğer çocuk ile ilgilenmesinden kaçının. İlginizi ve zamanınızı her ikisine eşit olarak bölmeye çalışın.

• Aynı çocuğu hep aynı aile büyüğüne bırakmaktan kaçının. Eğer bir müddet ikizlerden ayrı kalacaksanız onları ayrı ayrı aile büyüklerinin yanına bırakın. Böylece onlara ayrı yaşamaları konusunda deneyim kazandırın.

• Ayrı zamanlarda her ikisini de tek olarak gezmeye ya da alışverişe götürün. Böylece onların tek başına ilgi görme ihtiyaçlarını karşılayın.

• Ödül ve ceza konusunda kendinizi fazla adil olmaya zorlamayın. Birine kızdıysanız diğerine de kızmak zorunda olduğunuzu düşünmeyin.

• Bebekliklerinden itibaren ayrı ayrı albüm hazırlayarak her birine verdiğiniz “özel” önemi pekiştirin. Büyüdüklerinde bu onlar için çok özel bir armağan olacaktır.





Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayten Erdoğan






{alıntı]



--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...

Kalbin doyması ile nefsin doyması bir mi?
Maddi açlığın giderilmesi ile kalbin açlığı da giderilmiş olur mu? Yoksa ikisi birbirinden farklı kavramlar mı? Bunun reçetesi nedir? İşte cevabı...











Bazen gazetelerde insanın tüylerini ürperten resimler görürüz. Çoğunlukla Kuzey Afrikalı fakir ve perişan insanların resimleri...Her biri sanki canlı birer iskelet... Kemiklerle etler arasında nerdeyse mesâfe kalmamış. Bu halleriyle bize olanca güçleriyle haykırırlar: “Biz açız, bize yardım elinizi uzatın!” diye...



...













Beride maddî problemleri yok denecek kadar az, ama kendilerini eğlenceyle, sefahatle, içkiyle yahut uyuşturucuyla avutmak isteyen huzursuz kalabalıklar. Bunların dertleri öncekilerinden daha ileridir.



Ruh, beden ülkesinin sultanıdır. Açlıktan kıvranan insanlarda hizmetçi zayıf düşmüştür, huzursuz insanlarda ise sultan perişandır. Birincilere her insaf ve vicdan sahibi acır, merhamet eder. İkincileri ise herkes kınar, herkes onlara düşman kesilir. Halbuki asıl acınmaya, el uzatılmaya muhtaç olanlar bunlardır... Çünkü bunlar hem hastadırlar, hem de ilâç düşmanıdırlar. Bunlara karşı, tedavi ehlinin çok şefkatli ve çok sabırlı olması gerekir. “Fâsıklara ancak ârifler acır.” Abdulkadir Geylâni (ks.)













Bugün huzur ve saadet arayanlar sadece bu insanlar değildir. Hemen herkes bu dertten bir iz taşımaktadır. Öyle ise biz öncelikle kendi nefsimize bir şeyler söylemeye çalışalım:

Neden yer yer ruhî sıkıntılara giriyor, sabırsızlanıyor ve bir şeyler yapamamanın ıstırabıyla ruhumuzu kıvrandırıyoruz. Beden sıhhatimizden, mali durumumuza, toplumdaki itibarımızdan dünyevî zevklerimize kadar her şeyi kendimize dert ediniyor ve bunları çözemeyince de üzülüyor, rahatsız oluyoruz...



Niçin, dünyanın üstünde gezeceğimize altına giriyor, bize hizmet etmesi gereken eşyaya biz hizmetçi oluyoruz.



Bu halimiz ruhumuzu hayli yoruyor ve takatten düşürüyor. Bütün bu olup bitenlere karşı sabırla karşı koymayı da başaramıyoruz. Zira, Üstat Bediüzzaman hazretlerinin o güzel teşhisiyle, biz sabır kuvvetimizi maziye ve müstâkbele dağıtıyoruz; hâle karşı sabrımızda güç kalmıyor ve sonunda sıkıntıya, ümitsizliğe düşüyoruz.



Bütün bunların kaynağına indiğimizde şu yanlışla karşılaşırız“Biz nefsin doymasıyla, kalbin tatmin olmasını birbirine karıştırmışız.”



Yanlış yoldan giden yorulur. İşte bizi yoran, sıkıntıya düşüren ve sonunda perişan eden bu büyük hatadır. Bundan döndüğümüz an huzur ve saadete yönelmiş olacağız.



Nefis şerle beslenir. Şer ise kalbi yaralar, vicdanı rahatsız eder ve huzuru kaçırır. İşte bu fasit daire, stresin ve huzursuzluğun önemli bir kaynağıdır. Bu çemberi aşamayanlar, nefislerini besledikçe kalp ve vicdanlarında huzur melekesini kaybederler. Ve bunun çaresini yeniden nefsin tatmininde ararlar.



Sadece birkaç misâl:



Nefis cimrilikten yanadır. Para biriktirdikçe mutlu olacağını zanneder. Halbuki, kalp ve vicdan muhtaçları doyurmaktan zevk alırlar.



Nefis büyüklenmekten hoşlanır. Kalp ve ruhun rahatı ise tevazuda, alçakgönüllü olmaktadır.



Nefis oyun ve eğlence düşkünüdür. Akıl ise çalışmayı ve gayreti emreder, onunla rahat bulur.



Ve nihayet nefis, fâni ve geçici eşyanın meftunudur. Kalp ise bekâya, ebediyete aşıktır. İşte bütün huzursuzluklar bu çelişkilerin ürünüdür. Ve insan, nefsini beslemekle değil, kalbini tatmin ile saadet bulur.







Ve her türlü bunalım ve huzursuzluğun İlahî reçetesi:



“Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur (Allah’ı anmakla sükûnet bulur). (Ra’d Sûresi, 28)



Maddî ve manevî nice rızıklara muhtaç olan insanoğlunun kalbini, ancak Allah’ı zikir, yâni Onu yâd etme, Onu hatırlama tatmin edebilir O halde insan, Ondan başka neyi yâd etse mahlûku yâd etmiş, Ondan gayri neyi sevse fâniyi sevmiş olur. O ulvî kalp, bu süflî eşya ile tatmin olmadığı içindir ki, gafil insanı daima rahatsız eder. İşte can sıkıntısı, huzursuzluk, bunalım, stres dediğimiz şeyler hep bu doymayan kalbin açlık feryatları, ölüm çığlıklarıdır.




--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...

Hiç yorum yok: