4 Haziran 2008 Çarşamba

Yalnız ve güzel ülkemize Berlinden baktık...







Nuri Bilge Ceylan, Cannes Film Festivali’nde ödülünü alırken, ismi gibi bilgece bir tanım yaptı. Kullandığı sözcüklerin gücü, sabahları “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye ant içerek büyümüş tüm çocukların gönlünde yankılandı.

O çok sevdiğimiz, çok mutsuz olsak da bırakıp gidemediğimiz, aslında bırakıp gitmeyi de istemediğimiz, aleyhinde konuşulduğunda alındığımız ama bir türlü düzlüğe çıktığını da göremediğimiz ülkemize bu kadar güzel bir cümleyle seslenilmesi taze bir soluk gibi geldi. Nuri Bilge Ceylan’la gurur duyduk; çalışkanlığı, kibarlığı, samimiyeti, duyarlılığı ve ifade gücüne hayran olduk.

Ülkemizin bir başka şahane evladı, Fazıl Say, geçtiğimiz hafta Berlin’de bir araya gelen perakende sektörünün temsilcilerine benzeri bir gurur yaşattı. 3. Perakende Liderler Konferansı’nın katılımcıları olarak, konuşmalarla dolu uzun bir günün sonunda, özel bir dinleti sunan Fazıl Say’ın inanılmaz yeteneğine, sadeliğine ve mütevazı tavrına hayran olduk. Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Başkanı Faik Açıkalın, Milliyet’in düzenlediği gala gecesindeki konuşmasında “Bugün Fazıl Say’ı dinledikten sonra, pasaportumun rengiyle bir kez daha gurur duydum” diyerek bu duyguyu çok güzel dile getirdi.

CEYLAN VE SAY’IN GÖZLERİ

Her yıl dünyanın dört bir yanında yaklaşık 130 konser vererek 150 bin kişiye müziğiyle ulaşan, besteci ve yorumcu Fazıl Say, pazarlama dünyasının yarattığı bir yıldız olmayı reddediyor. Müziğine, ülkesine, Anadolu’nun ritmine büyük bir tutkuyla bağlı. Onun gibi, Nuri Bilge Ceylan gibi modellere ihtiyacımız var. Küreselleşmek, kendini iyi anlamakla başlıyor. Nazım Hikmet’in eserleri tüm dünya dillerine çevrildi, dizeleri evrenselleşti. Biz onu vatan haini ilan ettik, gençlerimizden uzak tuttuk. Fazıl Say, üzüntüsünü dile getirdi, çeksin gittik diye bağrıştık. Nuri Bilge Ceylan’a, filmlerini anlamıyoruz diye burun kıvırdık. Tartışmalar, suçlamalar, öfkeler ve kıskançlıklarla dolu uzlaşmaz, üretmez bir dünyanın içine hapsolduk. Siyaset yapmaktan üretemez hale geldik. Oysa yalnız ve güzel ülkemizin -milyonlarca gencimizin- onu tutkuyla seven, sayan, çalışkan, dürüst örneklere ihtiyacı var. Kaybettiğimiz masumiyetimizi geri istiyoruz. Cannes’dan, Berlin’den, Ceylan ve Say’ın gözlerinden bakınca, canım vatan daha güzel, daha aydınlık görünüyor. İçimiz umutla doluyor. Aynı bakışların Ankara’dan ve yurdun dört bir yanından geleceği günleri görmeyi diliyoruz.


KURTULUŞ 4E FORMÜLÜNDE: EMPATİ, ETİK, ESTETİK, ETİKET

Berlin’de, Soysal Danışmanlık tarafından düzenlenen 3. Perakende Liderler Konferansı’nda, ünlü ekonomist ve yazar Jacques Attali, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer, The Genius Works’ten Peter Fisk, Family Business Advisor’un kurucusu Haluk Alacaklıoğlu ve İMKB Başkanı Hüseyin Erkan’ı dinleme fırsatı bulduk.

Prof. Esmer’in sunduğu Dünya Değerler Araştırması sonuçları, hararetli tartışmalara yol açtı. Türkiye’nin dünyada birbirine en az güvenen insanların ülkesi olduğu bulgusu herkesi şaşırttı. Yılmaz Hoca, benim çok sevdiğim ve saydığım bir bilim adamıdır. Kendisine ‘bu durumdan nasıl kurtuluruz?’ sorusunu sordum, cevap olarak ‘4E formülü’nü verdi. Empati, etik, estetik ve etiket olarak tanımladığı formülünü şu cümlelerle açıkladı:
“Empati, yani kendimizi başkasının yerine koyabilme, bir an için onun duygularını yaşayabilme... ‘Ben onlardan biri olsaydım ve bana bu ayrımcılık yapılsaydı’ diye düşündüğünüzde, toplumda azınlıkta olanlara, bir şekilde ‘aykırı’ düşenlere bakışınız birdenbire olumlu yönde değişecek.

Ya etik... Bir takım ahlaki kurallara, doğruluk-dürüstlüğe bağlı kalarak iş yapabiliyor musunuz? Yoksa “Bu sistem böyle kurulmuş, ben mi düzelteceğim?” diyorsunuz?
Gerçekten adil bir düzen mi istiyorsunuz, yoksa gerçek derdiniz adaletsizlikten kendinize pay almak mı? “Ben hiçbir zaman bilerek kimseyi kazıklamam” diyebiliyor musunuz? Cevabınız ‘evet’ ise ne güzel. Umarım sizin gibilerin sayısı hızla artar.

Şehirlerimize bir bakın, evinizin etrafını bir dolaşın. Estetik güzelliği, böylesine umursamaz hale nasıl geldik? Kalan üç tane ağacımızın önüne koskoca bir reklam panosu yerleştirmelerine hiç mi itirazımız yok? Çevremizin biraz güzel olması bizi hiç mi ilgilendirmiyor?


Birçoğumuz için ‘etiket’ sadece bir zarfın, paketin üzerine yapıştırılan küçük kâğıt parçası; esas anlamını unuttuk. Toplu yaşamın temel kurallarını bilmiyoruz, öğrenmiyoruz, öğretmiyoruz. Toplumda yaşarken doğru davranış kurallarını bize kim unutturdu?


İşte ben ilkokulda, matematikten, fen bilgisinden, coğrafyadan önce bu 4E öğretilsin, iyice belletilsin çocuklarımıza diyorum. Hele bir de öğretmenler iyi bir rol modeli olabilse, 4E’yi kendileri de içselleştirebilse...


Fena mı olur, bu kaba saba, her türlü estetik duygudan uzak, başkalarına karşı anlayışsız, köşe dönmek için her türlü ilkeyi bir yana bırakabilen insanlar toplumu olmaktan çıksak artık?”



--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...

Kate evcil bakıyor


Kate Beckinsale geçtiğimiz günlerde Santa Monica ‘da eşi ile birlikte evcil hayvan bakarken paparazzilere yakalandı. Underworld adlı filmde bütün vampileri kesiyordu ama demek ki için hala hayvan sevgisi varmış :)














EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu


--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...

Hiç yorum yok: