
Bu sorunun cevabını bulmak isteyenlere, Gün-ışığı Kitaplığı’nın yaratıcısı Mine Soysal’la konuşmalarını öneririm. Önümüzdeki günlerde yaklaşık seksen sayfalık bir katalogla güz dönemine başlayacak Günışığı Kitaplığı, çocuklarımızın, gençlerimizin yolunu aydınlatacak kitaplar yayımlıyor. Mine Soysal ne istediğini çok iyi bilen, sakin, sabırlı, soru soran, cevaplar arayan, yılmadan çalışan gerçek bir maraton yarışçısı. Kalıcı işler yapmak istiyor, okurlarını önemsiyor, onlarla devamlı bir diyalog içinde olmaya çalışıyor. “Çocukları ve gençleri ihtiyaçları olan duygularla karşılamak istiyoruz” diyerek okulları geziyor, onlara kulak veriyor. ÖNEMLİ BİR MARKA Günışığı Kitaplığı, yayıncılıkta önemli bir marka durumunda. Bu başarının gerisinde sağlam bir strateji, doğru bir ürün yönetimi ve çağdaş bir pazarlama anlayışı var. Mine Soysal, bir arkeolog. Tarihin büyüklüğü, zamanın derinliği karşısında insanların ufacık kaldığını içselleştirmiş bir aydın. Markanın doğuş öyküsünü anlatırken kazıları anımsıyor ve yayıncılığı bir nehre benzetiyor. “Fırat kıyısında çok çalıştım. Fırat bazen derinleşir, deli gibi akar, ürkütücü olur. Bazen de bir ovaya yayılır, genişler, sakinleşir. Yayıncılık da böyledir” diyerek öykülerle dolu Günışığı nehrine devamlı yeni akarsular eklemeye çalışıyor. İDEALİN ÜRÜNÜ 3-8, 8-12 ve 12+ yaş aralıkları için, 3 kulvarda yayıncılık yapan şirket, 1996’da kurulmuş. Mine Soysal, o günlerde çocuk ve genç edebiyatı üzerine odaklanmış sadece birkaç şirket olduğunu anlatıyor. Bugün rakam 300’ler civarına ulaşmış. Soysal, büyümeye rağmen nitelikli yayın yapan kuruluşların sayısının 10’u geçmediğine dikkat çekiyor. Günışığı Kitapları bir idealin ürünü. Kitap okumayan insanların ülkesinde, gençlere kitabı sevdirmek için yaratılmış. Mine Soysal işe başladıklarında gerçek pazar hakkında pek bilgileri olmadığını, ilk sekiz yıl kitaplarının dağıtımını kendilerinin üstlendiğini anlatıyor. Kitaplarla ‘çocuklara dokunmak’ ve onlarda ‘küçük değişikliklere neden olmak’ için çalışıyor. Günışığı, 170 kitaba ulaşmış durumda. Ürün yelpazeleri planlı bir biçimde gelişiyor. USTALARLA GÖNÜL KÖPRÜSÜ Günışığı Kitaplığı’nın Köprü Kitaplar isimli yeni bir kitap grubu var. Mine Soysal kitapları ‘genç kâşifler için umulmayan yeni köprüler açmaları’ dileğiyle derliyor. Diziyi yayına, Mine Soysal’ın kız kardeşi Müren Beykan hazırlıyor. Kitapların editörlüğünü ünlü eleştirmen ve yazar Semih Gümüş üstlenmiş. Semih Gümüş, Türkçenin dil ustalarının geçmişte çocuklar ve gençler için yazdığı yapıtlar arasından kitaplar seçiyor. Türkçenin yabancı etkilerden arındırılmasına öncülük eden, önemli usta Ömer Seyfettin’in gülümseten öyküleri Sivrisinek adı altında toplanmış. ÇOCUKLARA DAİR GÖZLEMLER Mine Soysal, okurunu yakından tanımak için okul okul dolaşıyor. Bugüne kadar İstanbul, İzmir ve Bursa başta olmak üzere pek çok ile gitmiş, yaklaşık 40 bin öğrenciyle ‘kitap okuma halleri’ni tartışmış. Çocukların yaşam biçimlerini, beklentilerini, isteklerini anlamaya çalışmış. Gözlemlerini şu cümlelerle özetliyor: |
--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...
Ülkemiz kadar itibarımızı da sevmeliyiz

Acı haberler, yürek parçalayan görüntüler, bol bilinmeyenli denklemler, suçlamalar ve eleştiriler arasında hepimiz zor günler yaşıyoruz. Kapıları dışarıdan kapatılmış, hiçbir durakta durmadan, hızla toplama kampına doğru yol alan bir trenin tutsakları gibiyiz. Böyle bir ortamda çalışmak da, yatırım planları yapmak da zor. Son aylarda Anadolu’daki pek çok ilde yatırımcılarla konuşma fırsatım oldu. İşadamları sohbetlerimizde, emeklerinin karşılığını alamadıklarından, piyasadaki karamsarlığın olumsuz etkilerinden ve küresel rekabetten dert yandı. Ancak her şeye rağmen yatırımlarını sürdüreceklerini dile getirdiler. Sohbetlerin ortak noktası, genel olarak Türk ürünlerinin katma değerinin düşüklüğüydü. Ürünlerimiz, doğal ve tarihi mirasımız, hizmetlerimiz ve insan kaynaklarımızın değerini algılar belirliyor. Türkiye markasının gölgesi, ülkemizde yaratılan her şeyin üzerine düşüyor, rekabetteki konumu belirliyor. Patlayan bir bomba turizmde panik yaratıyor; hormonlu domatesler tarımda, çalınmış makaleler akademik dünyada, hükümetteki sorunlar dış yatırımcıların planlarında yankılanıyor. Türkiye’den yola çıkan her kuruluşun ‘taksimetresi’ eksiyle açılıyor. Türk yatırımcı, ürününün kalitesini, üstün yanlarını anlatmak için rakiplerinden çok daha fazla uğraşıyor ve çoğu kez en yüksek değerini elde edemeden satış yapmak zorunda kalıyor. KAYNAKLAR BOŞA HARCANIYOR ‘Made in Turkey’ yalnızca bir etiket olarak görüldüğü, ülkemizin algı yönetimi uzman olmayan kişilere emanet edildiği için tanıtım kaynaklarımız genellikle boşa harcanıyor. Kimse de hesabını sormuyor, soramıyor. Oysa Türkiye markasının değerini artırmak bir ulusal hedef haline getirilmeli, konuya bilimsel bir açıyla ve uzun vadeli planlarla yaklaşılmalı. Dünyada İspanya, Japonya, Kore, İrlanda gibi çok başarılı örnekler, uzmanlar ve biliminsanları var. Adı sanı duyulmamış şirketlere şaibeli ihalelerle reklam kampanyası yaptırmaktan, kalabalık heyetlerle yurtdışı geziler düzenlemekten öte ciddi yaklaşımlar gerekiyor. Sağlam stratejiler olmadan bir yere varılmadığı kesin. Fatoş Karahasan |
--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder