| Türban sorunuyla içimize kapanmışken, dünya durmuyor tabii ki. İki önemli iş ortağımız, müttefikimiz Amerika ve İtalya’da tüm dikkatler seçim kampanyalarında. ABD’de Obama, herkesi şaşırtarak adım adım ilerliyor. İri, yarı sarışın, dünyayı umursamayan, her şeyi bilen ve sınır tanımayan Amerikalı prototipinin tam aksine, Afrika’nın, Asya’nın, ezilenlerin, gençlerin, çürümüşlükten kurtulmak isteyenlerin umudu haline geliyor. Obama’nın şahsında, yeni bir politikacı tipi doğuyor. Kazansa da kaybetse de yarattığı taze dalga, tüm dünyada eski dönem siyasetçilerin değişmek zorunda kalacağına işaret ediyor. İtalya ise eski bir siyasetçinin ‘relansmanına’ tanık oluyor. Silvio Berlusconi, bir anlamda yeniden doğuyor. Geçtiğimiz Salı gecesi, İtalya’nın en önemli TV kanalı Rai Uno’da usta gazeteci Bruno Vespa, Silvio Berlusconi’yi konuk etti. Saat 23.00’te başlayan Porta a Porta programı sabahın ilk saatlerine kadar sürdü. Berlusconi kendisini eleştiren gazetelerin genel yayın yönetmenlerinin önünde, müthiş bir performans sergiledi. Öncelikle çok sakindi, kimseyle kavga etmedi. İktidarda olmadığı günlerde basının alaylarına aldırmadan yaptırdığı tüm estetik müdahalelerin ödülünü almış görünüyordu. Politikaya yeniden dönmesi için annesinin yaptığı baskıyı anlattı. Güldü, bolca şov yaptı. Bu işin magazin tarafı şüphesiz. Prodi’yi acımasızca eleştirirken, solun yeni lideri olmaya aday Veltroni’den saygılı bir biçimde söz etti. Birleştiren, sağı ve solu kucaklamaya hazır, tüm İtalya’nın başkanı olabileceğini ortaya koyan bir tavır sergiledi. Kadınlar ve gençler olmadan İtalya’nın bir yere gidemeyeceğini sık sık vurguladı. Berlusconi yıllarca çok eleştirildi. Hakkında kitaplar yazıldı, filmler çekildi. Bazen kazandı, bazen kaybetti, ancak her zaman küllerinden doğmayı başardı. Bu kez geçmişten ders çıkarmış, araştırmaları doğru analiz etmiş, iyi bir ekiple çalışmış bir biçimde yeniden İtalya’nın başına geliyor. Hem kendi kişisel markasını hem de İtalya markasını değiştirmek üzere önemli iletişimciler, araştırma şirketleri ve danışmanlarla çalışmış olduğu belli. Tüm sağ partileri aynı çatı altında toplayan bir platformun başında. “Mevcut hükümet İtalya’ya diz çöktürdü” diyerek seçim kampanyasını “Rialzati Italia (Ayağa Kalk İtalya)” sloganı üzerine kuruyor. Hedefi önce başbakanlık, sonra cumhurbaşkanlığı. Görünen o ki, seçimlerden kesin bir zaferle çıkacak. Berlusconi’nin seçim sonrasında ne yapacağını hep birlikte göreceğiz. Ancak ben Berlusconi’yi izlerken, Baykal’ın nasıl olup da dünyadan hiçbir ders çıkarmayışını, gençleri, kadınları, sağı, solu her şeyi dışarda bırakan bir tavırla asla ve asla yenilenmeyişini, inatla değişmeyişini düşündüm. Ve de Türkiye’yi en azından iyi bir muhalefetten bile mahrum ettiğini... SOSYAL GİRİŞİMCİMİZE ÖVGÜ VE DESTEK Kendisine izlenimlerini sordum. Dünyanın sosyal girişimcileriyle birlikte olmaktan, Zürih’ten Van’a ve Türkiye’ye bakmaktan çok mutlu olmuş. Seminerlere katılmış, yeni dostluklar geliştirmiş. Başta Schwab Vakfı’nın kurucuları olmak üzere pek çok katılımcıdan Türkiye için olumlu sözler duymaktan çok memnun olmuş. Gezisinin mutlu anlarını şöyle anlatıyor: “Hilde Schwab, ‘Siz Türkiye’den yeni seçilen sosyal girişimci misiniz?’ diye bana sordu. Türkiye’ye büyük bir hayranlık ve sevgi duyduğunu söyledi. İstanbul’un çok kültürlülüğüne hayran olduğunu, herkesin ömründe bir kez İstanbul’u görmesi gerektiğini söyledi. ‘Bizden adam olmaz’, ‘Bu ülke adam olmaz’, ‘Bu ülkenin insanlarından hiçbir şey olmaz’ ifadeleriyle büyümüş ve bunu bir kader olarak kabul etmiş insanlar olarak, dünyanın en önemli insanlarından ülkeme ait böyle güzel şeyler duymak gerçekten bu uzun ve yorucu günün hediyesi gibi oldu.” Mustafa Sarı, mektubunu şu sözlerle bitiriyor: “Vedalaşırken Almanya’dan katılan bir girişimciyle ilginç bir diyalog yaşadım. Bana ‘Türkiye’nin doğusundan hep kötü haberler alıyoruz. Burada sizin yaptıklarınızı, projenizi görünce düşüncelerimin çoğu değişti’ dedi. Çok duygulandım. Bu arkadaşla birkaç grup toplantısında karşılaştık ama öyle uzunca boylu konuşma imkânımız olmamıştı. Sonra, tek bu adamın düşüncesini değiştirmek için bile bu toplantıya katılmak değerdi, diye düşündüm.” Bu yazı 18.02.2008 tarihinde Milliyet İK'da yayınlamıştır.
|
--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder