| Ünlü edebiyat eleştirmeni Malcolm Bradbury, 1970’lerde yazdığı The Social Context of Modern English Literature kitabında harika bir tanım kullanır: ‘Çirkinlik körlüğü’. Bradbury, kitabında medyadaki her tür çirkinliğe ve vahşete giderek alıştığımızı, bunun sonucunda artık onları algılamadığımızı anlatır. 90’lı yıllarda dünya, TV’lerin ve daha sonra internetin aracılığıyla her tür görüntüyü anında paylaşır hale geldi. Evimizdeki, işyerimizdeki ekranlardan binlerce cinayet, ölüm, kaza, vahşet görüntüsü yaşamımızın içine giriyor. Korkuyor, kaygı duyuyor, geleceğimizden endişeleniyoruz. Gerginliğimizi azaltmak için kabuğumuza çekilmeyi, ailemizle, kendi güvenlik halkamızın içinde yaşamayı diliyoruz. Son yıllarda tüketici davranışları üzerine yazılanlara bakıldığında toplumdaki kaygıyı net olarak görmek mümkün. Bu tavır politikada ve medyada kendini gösteriyor. ABD’de demokrat aday Obama, yeniliğin, tazeliğin, gerginlikten ve savaştan kurtulma arzusunun sonucunda yükseliyor aslında. Türkiye’de çirkinliklerden kaçma trendi kendisini televizyonlarda açık bir biçimde ortaya koyuyor. Saldırgan kaynanalar ile gelinler, herkesin birbiriyle kavga ettiği reality show’lar birbiri ardına kayboluyor. Umut, dayanışma, acıma duygularına seslenen bir format yükseliyor. Magazin programlarının kralı Can Tanrıyar ve uzatmalı nişanlısı Petek Dinçöz, ilişkilerinin kamusal onayını canlı yayında alıyor. Seda Sayan halkın gözü önünde kına gecesi yapıyor ve eşine ‘Tokat sarması’ pişirmek için koşarak evine gidiyor. Bu yeni trendin, bence iki parlak yıldızı var; birisi Beyaz, diğeri Derya Baykal. Beyaz, argolar, küfürler olmadan, saygılı ve sevgili bir biçimde programını yürütüyor. Okan Bayülgen’in aksine insanları zekâsı ve hazır cevaplığıyla dövmüyor. Bütün bu normallik atmosferi içinde çok komik olmayı, güldürmeyi ve yüksek rating’lere ulaşmayı da başarıyor. Derya Baykal ise çocukları, akrabaları ve arkadaşlarıyla birlikte son derece şeker bir kadın programı yaratıyor. Bir köşeye atılmış giysi ve mobilyalardan, artık yünlerden, kurdelelerden tasarımlar yapıyor, yemek yapma konusunda ipuçları sunuyor. Sıcacık bir yuvada eğlenerek, üreterek, sağlıkla ilgili öğütler vererek, kendisiyle ve dünyayla barışık bir biçimde kadınlar için farklı bir model sunuyor. Ona buna bağırmadan, eski eşiyle ilgili dedikodular yapmadan, başka kadınlara laf atmadan izleyici toplanabileceğini ortaya koyuyor. Türk toplumunun barışa ihtiyacı var. Kavgadan bıktı herkes. Ülke koalisyonla hız kaybetmesin, ekonomik sıkıntı olmasın diye AKP’ye büyük destek geldi. Şimdi sıra Erdoğan’da. Ülke normalleşmek, sakinlik istiyor. Azarlanmak, kavga gürültü, bağrış çağrış istemiyor. Sayın Başbakan, Derya Hanım’a ve Beyaz’a yakından bakın. Halk onların sevgisine, saygısına, sıcaklığına, espri anlayışlarına ve en önemlisi kendileriyle dalga geçebilmelerine bayılıyor. Çirkinlik körlüğünden bıktı herkes, artık güzel şeyler görmek istiyor. MARKETING TÜRKİYE ALMANAK'I KAÇIRMAYIN Ekonomik ve politik sinyaller olumlu bir hava yaratmaktan uzak olduğu için, pazarlama dünyası da gelişmeleri kaygıyla izliyor. Ancak, hatırlamakta yarar var ki, Türkiye krizlerle yaşamaya alışmış bir ülke. Önemli olan uzun vadeli plan yapmak, ancak esnek bir biçimde gelişmelere göre pozisyon almak. 2008’de daha sağlam kararlar vermek için 2007’yi yeniden gözden geçirmekte fayda var. Bu açıdan pazarlama ve iletişimle ilgili herkese, büyük bir emekle hazırlanan Marketing Türkiye Almanak’ı edinmesini öneririm. Tüm disiplinleri kısa ve öz biçimde birlikte görmek hem morali düzeltiyor hem de sektörün sağlamlığına olan inancı güçlendiriyor. TÜRKİYE DEĞERLER ARAŞTIRMASI SONUÇLARI YİNE ÜZÜCÜ Prof. Dr. Yılmaz Esmer yönetiminde, E-kolay ve Pfizer’in sponsorluğunda yürütülen Türkiye Değerler Araştırması tamamlandı. Sonuçlar pek iç açıcı değil; kaygılı, hoşgörüsüz ve içine kapanık görünüyoruz. Araştırmanın en önemli yanı, insanlardaki güven duygusunun eksikliği. İlk kez tanıdığımız birisine hiç güvenmiyoruz (Güven oranı yüzde 1). Başka uluslara, başka dinlere kuşkuyla yaklaşıyoruz (Yüzde 23). Yalnızca ailemize güvendiğimiz (yüzde 96) gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu da son derece tehlikeli şüphesiz. Şüphelerle yaklaşılan her ilişki önyargılarla dolu olduğu için insanların gerçek anlamda sağlıklı bir iletişim kurmaları neredeyse olanaksız. Bu yazı 25.02.2008 tarihinde Milliyet İK'da yayınlanmıştır. |
--> Haberin devamını okumak için tıklayın(Click to Read Source)...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder